Dinleme metodu ve kulağın olgunlaşması

 

       Kaliteli ve orijinaline sadık ses dinlemenin keyfini tadan bir dinleyici hep daha iyiyi dinlemek ister. Daha iyi sesi daha gerçekçi sesi arar. Elektronik devrelerde, kablolarda, hoparlörde  kaybolmamış sesi almak ister. İmkanlarını zorlar onu elde etmeye çalışır. Bu keyfin tadını alıp müzik zevki ile birleştirerek sürekli daha iyiyi arayan dinleyiciye audiophile tanımı yapılabilir.

      Audiophile için işitme duyusu çok önemlidir. Herkesin kulağı eşit duymadığı gibi audiophile ler arasında da işitme bandı eşit genişlikte değildir. Yani insan kulağının algı aralığı olarak kabul edilen 20hz ile 20.000Hz frekanslar arasındaki sesleri duymak  ancak çocuklarda mümkün olur. Çoğu orta yaşlı insan için 16.000Hz den sonrasını duymak hayaldir. Bu kişinin yaptığı mesleğe yaşadığı ortama göre de değişebilir. Çocuklukta geçirdiği iltahaplı hastalıklar da orta kulakta hasar bırakabilir. Bu da işitme kaybı olarak ömrün geri kalanını etkiler. 20Hz veya biraz üzerini de çoğu insan duyamaz fakat bu frekansın bazen bedenimizde oluşturduğu basınç ile hissedebiliriz. Zira 30 Hz lik bir titreşim aynı zamanda kulaklarımızdan gelen algı ile birlikte beynimizde değerlendirilir. Yani kulağımızın işitemediği kısımlar bu şekilde algılanmış olur.

      Dinleme algısının gelişmesi de deneyimle gerçekleşir. Gerçek ortamlarda dinlediğimiz canlı çalınan müziğin kulaklarımızdaki etkisini, dinlediğimiz hoparlörler ve arkasındaki elektroniklerde aramanın yanı sıra, daha önce dinlediğimiz sistemlerle karşılaştırırız. Canlı performans bir müziği dinlerken aslında sadece vokalistin sesini ve enstrümanın sesini değil o ortamdaki ses dalgalarının çarptığı her objeden yansıyan sesi de duyarız. Bunlarında  duyduğumuz sese olumlu yada olumsuz katkısı vardır. Dinlediğimiz reprodüksiyon ne kadar kusursuz olsa da, duyguğumuz ses, gerçek ortamdan elektronik ortama sesi aktaran mikrofon ve bu kaydı gerçekleştirirken kendi deneyimlerini ve sanatını işine aktaran ses mühendisinin duymak istediği sestir. İşte bizim hareket alanımız, kabloları, cihazları değiştirdiğimiz, akustik düzenleme yaptığımız alan bu kısıtlı alandır. Ne kadar çok canlı performans dinlersek ve ne kadar çok değişik sistemde müzik dinlersek o derece doğru yorumlar yapabiliriz.. Sonuçta deneyimlerimize ve duyma yeteneğimize göre karar vermekteyiz.

       Dinleme yaparken değerlendirilecek noktalar, sahne oluşumu, dinamizm, detay ve derinlik olarak özetlenebilir. Bu noktalardan başka bir de subjektif değerlendirilebilecek ses rengi sıcaklığı yada tonu olabilir. Bu kriter kişinin müzik dinleme alışkanlığına göre değişir. Biraz da duymak istediği sestir diyebiliriz.

       Sahne oluşumu, stereo etkisini en yüksek seviyede alarak meydana getirilir. Kaydı canlı yapılmış bir konser dinlerken gözlerimizi kapadığımızda kendimizi sahnenin önünde ne kadar hissedebiliyoruz? Yada bir stüdyo kaydında ses mühendisinin yaptığı mixe göre bu efekti ne kadar yoğun hissedebiliyoruz? Bu da yine gözlerimizi kapadığımızda sesin ne kadar geniş bir alandan size geliyor? Bu etki ne kadar büyük ise sistem o derece başarılıdır diyebiliriz. Dinlediğiniz tüm bu yol ile sistemleri değerlendirebilirsiniz.

      Dinamizmi şöyle tarif edebiliriz. Çok enstrümanlı bir müzik parçası içindeki çok zayıf ve çok güçlü sesi olan iki enstrümanın sesini de bozmadan verebilen sistem başarılıdır. Örnek olarak çok narin sesi olan üçgen zilin sesini de timpanilerin güçlü sesini de verebilen sistem başarılıdır diyebiliriz. Aynı şekilde bir tek piyano olan parçada piyanonun tuşlarına zaman zaman narince yada çok sert dokunan sanatçının performansını alabiliyorsak, sistem, sadakat amacına ulaşmıştır diyebiliriz. Dinamizmi yeterince geniş olmayan bir sistemde narin, ince tonları almak için volüme yüklenmek gerekir ve volümü açınca da güçlü sesler distorsiyona uğradıkları için rahatsızlık verir. Görsel bir örnek vermek gerekirse ben bunu TV lerin üzerindeki kontrast ayarı ile karşılaştırabiliriz. Kontrast ayarını kıstıkça görüntü kısılır detaylar daha az göze çarpar parlak olan yerler ile hafif karanlık yerler arasındaki fark azalır. Görüntünün canlılığı gider sanki çok uzaktan o sahneyi görüyormuşuz gibi silik bir görüntü oluşur. Kontrast çoğunlukla istenen bir özelliktir ses sistemlerinde.

      Detay kriteri de dinleyicinin duyma yeteneği ve deneyimi ile sınırlıdır. Kişi dinledikçe bu yeteneği gelişir,daha küçük detayları farkeder ve daha zor beğenir. Daha iyisini ayırt eder ve ufak farklar için daha çok fedakarlık eder. Detaylı çalmak sistemdeki tüm bileşenlerin çözünürlüğü ile paraleldir. Tıpkı zincirin halkaları gibi zayıf çözünürlüğü olan bir cihaz diğer cihazların da çözünürlüğünü kendi seviyesine indirger. Bundan dolayı tüm bileşenler CD, amplifikatör, kablo, Dac birbiriyle aynı çözünürlük seviyesinde aynı klasmanda olmalıdır. 

06/08/2011

 

Aydın Kutlu

Tayf Elektronik